Yüksek Lisansa Çekilmek

    Yüksek Lisansa Çekilmek

    London School of Economics'te yüksek lisans yapan Damla Tezcan ile yurtdışında master yapması ve neden çalışma hayatı yerine önce İngiltere'de yüksek lisansı seçtiği le ilgili röportajımızın ilk bölümünü okumak için buraya tıkla.

    Seni çalışmak yerine yüksek lisansa iten şey ne oldu?

    Benim için bir "itme"den çok "çekme" söz konusuydu. Lisans seçimi sürecimdeki farklı ilgi alanlarım ve lisans süresince edindiğim yeni ilgi alanları beni yüksek lisansa çekti! Büyük veri ("big data") bizi çevreleyen organizasyonları, bu organizasyonlar da bizim verdiğimiz kararları yönetiyor. Dünya Ekonomik Forumu da bu doğrultuda üst üste yıllarca 'Geleceğin Meslekleri' raporlarında benim bölümüm gibi büyük datayı çözen alanlara ve bunu yapan kişilerde gelişen özelliklere yer veriyor. Yaşamak istediğim şehirde bana uygun olduğunu düşündüğüm bir okul ve bu okulda tam da derinleşmek istediğim alan üzerine bir program bulduğumda benim için beklenecek bir durum kalmamıştı.

    Yüksek lisans ve iş arasında kalmış olanlara karar süreçlerine yardımcı olmak için ne söylersin?

    Kendi içlerinden gelen sesi dinlemelerini! Türkiye'nin çok başarılı olduğu bir konu var: herkesin adeta bir yemek tarifiymiş gibi bir yolu takip etmesini beklemek ve bu (kime/ neye göre olduğu bilinmeyen) doğru tarifi uygulamayanları yargılamak. Lisanstan sonra yüksek lisansa devam etmek ya da iş hayatına atılmak, yüksek lisansı yurt içinde/ dışında, Avrupa/ Amerika kıtasında, tam/ yarı zamanlı yapmak… Herkese uyacak bir kalıp ("one-size-fits-all") yok. Kişinin kendi ilgi alanları doğrultusunda ve durumu çerçevesinde kendi kararlarını vermeye çalışmasını; bu farkındalıklara ulaşırken aynı yollardan geçmiş, rol modeli olarak gördüğü ve güvendiği kişilerle konuşmasını öneririm.

    Yüksek lisansın bittikten sonra neden Londra'da kalmaya karar verdin? Memnun musun?

    Londra'nın dünyanın iki iş merkezinden biri olması (varsayımlara göre diğeri de New York) ve dolayısıyla burada kazanılan deneyimlerin çok değerli olması, buradaki çevrem ve düzenim, ve henüz şehre doymamış olmam beni burada kalmaya çekti! Temposu ne kadar zorluysa öğrettikleri ve getirdiği sürprizleri de o kadar cazip bir şehir. Çok mutluyum ve memnunum, öngörülebilen gelecekte de burada olmayı planlıyorum.

    London School of Economics'te okurken seni çok zorlayan herhangi bir şey oldu mu?

    Türkiye'de akademik alanda öğrenciler birbirleriyle yarış içerisinde olurlar, LSE'de ise bu yarış aslında öğrenciler arasında değil öğrenciler ile akademisyenler arasındaydı. Bu farka ve farkın getirdiklerine adapte olmak bir dönemimi aldı diyebilirim. Öğrencilerin de dünyanın dört bir yanından geldiğini ve geldikleri ülkelerin seçilmiş öğrencileri olduğunu düşünürsek aylar süren proje temposunda çalışmak oldukça stresli ve zorluydu.

    LSE İşletme Fakültesi (Department of Management) Dekanı yılın açılış konuşması sırasında: "LSE'ye 20 yıl önce yüksek lisans için geldiğimde büyük bir şok ve küçük bir bunalım yaşadım. Geldiğim yerde [lisans eğitimi] ben bir rock yıldızıydım, ancak burada herkes rock yıldızı olduğu için artık sıradandım." demişti. Dekanın bu sözlerini duyduğumda "Neden şok oldu, tabii ki buradaki herkes geldikleri yerlerin yıldız öğrencileri…" diye düşünmüştüm, ama çok geçmeden ben de aynı durumda buldum kendimi. Bölümümdeki bu rock yıldızlarıyla yakın arkadaş olduktan sonra ve sistemin hepimizin farklı yönlerini takdir ettiğini anladığımda ise bu durum bana müthiş keyif vermeye başlamıştı.

    Okuduğum bölüm sınavla değerlendirilmesi zor bir bölüm olduğundan aldığım yedi dersten beşinin sınavı yoktu. Dersin notu (tamamı!) ya proje ile değerlendiriliyordu ya da makale ile. Dolayısıyla doğru/ yanlış cevap, çalışılabilecek belli bir ünite sayısı yoktu; limit gerçekten gökyüzüydü! Aylar süren çalışmalarla bireysel data analizleri yapıyor (örneğin stokastik modelleme ve simülasyon projemizde Amerika'daki bir bölgesel havaalanının verilerini kullanmıştık) ve bireysel işletme raporları yazıyorduk. Birbirimizle fikir alışverişi yapıyorduk tabii, ama hiçbir iki kişinin bakış açısı dolayısıyla data modeli aynı olmadığından projesi de aynı olmuyordu. Doğru/ yanlış cevabın olmadığını anladığımda sistemle de öğrenci profiliyle de barışa varmıştım.

    Biraz London School of Economics'teki günlerinden ve sana kattıklarından bahseder misin?

    Bu soruya cevap olarak kitap yazmak ya da film çekmek isterim! Oluşturduğum çevrenin yanı sıra, bir önceki cevabımda vardığım nokta benim en önemli çıkarımım: doğru ya da yanlış cevap, iyi ya da kötü bakış açısı yok – sadece "farklı" var!

    İlk anda akla gelenlerden; oluşturduğum network (örneğin ileride ülkelerini ve/veya dünyanın en önemli projelerini yöneteceklerine inandığım çok yakın arkadaşlarım), bu dünya vatandaşı dostlarımın bana kazandırdıkları bakış açıları, akademik perspektifimin değişmesi (örneğin Türkiye'nin aksine verilen en yüksek notun 100 olmaması, yani hiçbir zaman hiçbir konuda her şeyi bilemeyeceğimiz ve bunun her zaman söylenebilecek/ yapılabilecek daha çok şeyin varlığı mesajını taşıması), kendi sınırlarımı yeniden belirlemek ve kendime inancımın güçlenmesi. X-ekseninde 'karşıma çıkan zorluklar' ve y-ekseninde 'zorlukların getirdikleri başarı/ mutluluklar' olan bir grafiği LSE'de okuduğum süre, hatta Londra deneyimimin tamamı, için çizersek bu aynen 15 yaşımda Kanada'ya taşındığımdaki grafiğe benzer.
     

    Yorum

    Zaten Hesabınız Varsa Buradan Oturum Açın
    Henüz bir yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun
    © 2024 BinYaprak. Tüm Hakları Saklıdır.
    Bir TurkishWIN girişimidir.